Kanserde güncel yaklaşım: İmmünoradyoterapi
Son Güncelleme: 22.08.2024
Kanserde güncel yaklaşım: immünoradyoterapi
Bilim ilerledikçe kanseri daha iyi tanıyor, gruplandırıyor ve tedavi ediyoruz. İnsan Genom Projesi’nin ön sonuçları açıklanıncaya kadar kanseri köken aldığı organa göre gruplandırıyorduk; akciğer, meme kanseri gibi… Artık, kanseri taşıdığı genetik mutasyona göre sınıflandırmaya başladık. Şimdi ise kanser artık immünolojik (bağışıklık sistemi ile ilgili) bir hastalık olarak değerlendiriliyor ve taşıdığı immün sistem hücrelerinin yoğunluğuna göre sadece ‘sıcak’ veya ‘soğuk’ tümör olarak ikiye ayrılıyor. Günümüzdeki araştırmaların temelini; soğuk bir tümörün nasıl sıcağa çevrilebileceği, sıcak tümörün ise en etkin tedavisinin arayışı oluşturuyor. Değişen bu paradigma, her zamankinden daha çok multidisipliner çalışmayı ve sağlık sistemimizin yeni çağa adaptasyonunu gerektiriyor.
Geçtiğimiz ay New York’ta immünoradyoterapi konferansına katıldım. Meslek hayatımın en etkileyici toplantısıydı. Ülkemizden katılan tek kişi olmanın sorumluluğunu yaşarken, 22 yıllık meslek hayatım boyunca ilk kez ‘oyun dışı’ kalma riski ile karşı karşıya olduğumuzu düşündüm. Kanser tedavilerinde bir paradigma kayması yaşanıyor; kanser artık immünolojik bir hastalık, tedavisini de bu bakış açısına adapte etmek gerekiyor. Oyun dışı kalabileceğimizi düşünmemin sebebi ise, meseleye kişisellik tuzağına düşmeden, bilimsel veriler ve haberler açısından bakmayı başarıp başaramayacağımız ve sağlık sisteminin yeni çağa ne kadar adapte olabileceği endişesi…
Tedavilerde yenilikler
Konferensa dönersek; bu yıl altıncısı yapıldı. Altı yıldır, Paris’teki Institute Gustave Roussy ve New York’taki Weill Cornell Medicine arasında dönüşümlü yapılıyor. Bu yılki ev sahibi Weill Cornel Medicine idi. Dokuz ülkeden toplam 140 bilim insanı radyoterapimmünoterapi kombinasyonları üzerine yapılan preklinik ve klinik çalışmaları ele aldı. 2005’teki bir araştırmaya göre kanser hastalarının yüzde 49’u cerrahi ile yüzde 40’ı radyoterapi ve yüzde 11’i kemoterapi ile tedavi edilmektedir. Kanser araştırmalarının çoğu ise yıllardır bu yüzde 11’lik kemoterapi ile tedavi edilen grup için yapılıyor. Ancak immün yaklaşım ile artık cerrahinin ve radyoterapinin de pratiği değişecek. Lenf düğümleri ve dalak, immün sistemin en önemli öğeleri ve onları korumak artık hem cerrahın hem de radyasyon onkoloğunun boynunun borcu. Kombine tedaviler gereken tümörlerde bu tedavi modalitelerinin uygulanma sırası da değişecek gibi görünüyor.
Son 10 yılda, onkoloji dünyasındaki en büyük gelişmeler, immünoterapiler üzerine kaydedildi. İmmünoterapinin amacı, tümöre karşı kişinin bağışıklık sistemini uyarmayı sağlamaktır. Aklımıza ilk Kovid-19 aşısı ile tanıştığımız mRNA aşıları gelse de monoklonal antikorlar ilk kullanılmaya başlananlardır ve kontrol noktası baskılayıcıları ise günümüzde immuno-onkolojinin starlarıdır. Ancak bu tedaviler, belirli bir hasta grubunda ve süreli olarak işe yarıyor. Bu nedenle, radyoterapi, kanser tedavisinde, immünoterapiyi tamamlamanın bir yolu olarak umut vadediyor.
İmmünoterapinin etkinliğini artıran başka yaklaşımların da olduğunu biliyoruz; ketojenik diyet, mikrobiyota, yüksek doz C vitamini… Ancak bunların her birinde halihazırda ülke olarak sorunlar yaşıyoruz…
İntegratif onkolojiye ihtiyacımız var
İntegratif onkolojiye ‘Bütünsel onkolojik yaklaşım’ da diyoruz. Kronik, yani tedavi olmayı gerektiren bir durumda fonksiyonel tıp ve bilimsel tıp birlikte çalışmalıdır; bilimsel tıp tedavi eder, fonksiyonel tıp ise hastalığın tekrarlamaması ve kişinin hayat kalitesini artırma adına yapılması gerekenleri ve o zamana kadar yanlış yapılanları telafi etmeye çalışır. Uzun vadede kişiye en doğru yaşam biçimini kurmayı hedefler.
Onkolojik hastalarda, cerrahi, radyoterapi, kemoterapi, akıllı ilaçlar ve immünoterapi, ana tedavi modalitelerini oluşturuyorlar. Ancak tedavi sürecine sadece bu tedavilerden bir veya birkaçı olarak bakmak hayat kalitesini, tedaviye uyum sürecini bozacak, uygulanan tedavi protokollerinin etkisini de azaltacaktır. Kişi, alışkanlıkları, kullandığı ilaçlar, stres durumu, yiyip içtikleri, sporu, günlük aktiviteleri, sosyal yaşantısı ile birlikte bir bütündür ve tedavi planlaması yaparken bu durumları göz önüne alınmalıdır.
Erken tanı çok önemli
Kanser erken evrede yakalanırsa lokal tedaviler dediğimiz radyoterapi veya cerrahi ile genelde kolayca tedavi edilebiliyor. Ancak lokal ileri veya metastatik evrede karşımıza çıktığında tedavi başarımız düşüyor. Çünkü kanserin gelişmesi çok karmaşık mekanizmalarla oluyor ve elimizdeki kemoterapiler, akıllı ilaçlar ya da immünoterapiler kanser gelişiminden sorumlu onlarca yolaktan sadece bir veya birkaçını durdurabiliyor. Oysa aynı anda çalışan onlarca mekanizma var ve kaybedilen zaman kanserin elini güçlendirdikçe bizim elimizi zayıflatıyor. Elimizdeki tedavilerin etkinliğini artıracak yöntemleri denemek ve yenilerini de araştırmak artık bir zorunluluk.
Multidisipliner, her yönüyle düşünülmüş, belli bir plan program dahilinde uygulanan tedavilerin daima daha güvenli ve verimli olduğunu unutmayalım.
Kanser savaşılacak değil; tedavi edilecek bir hastalıktır, yeter ki kişi iyileşeceğine inansın…