Akciğer Kanseri nedir? Akciğer kanseri, yapısında yer alan normal akciğer doku ve hücrelerin kontrolsüz bir biçimde çoğalarak bir kitle oluşturmasıdır.
Akciğer insan vücudunun hayati yapı taşlarından biri olan oksijenin dış ortam ile alışverişini gerçekleştiren organımızdır. Vücudumuzun diğer organları gibi akciğerlerimiz de hücrelerden meydana gelir. Akciğeri oluşturan hücreler görevlerini normal bir şekilde sürdürebilmeleri için ihtiyaç halinde bölünerek çoğalabilirler. Akciğer kanseri, yapısında yer alan normal akciğer doku ve hücrelerin kontrolsüz bir biçimde çoğalarak bir kitle oluşturmasıdır. Oluşan kitle ilk olarak bulunduğu ortamda büyümesini sürdürür ve sonrasındaki aşamalarda ise çevre dokulara ardından da dolaşım sistemi aracılığı ile farklı organlara yayılabilir. Bu yazıda akciğer kanserinin tanımına, belirtilerine, tanı ve tedavi yöntemlerine yer verilmiştir.
Akciğer Kanseri Nedir?
Bir insanın yaşamsal faaliyetlerini devam ettirebilmesi için solunum sistemi aracılığıyla oksijen alıp karbondioksiti dışarıya atması gerekmektedir. Akciğerde yer alan hücrelerin fonksiyonu sayesinde gereksinim duyulan ve yaşam için elzem olan oksijen vücut içerisinde alınırken atık olarak nitelendirilebilir karbondioksit dış ortama iletilir. Göğüs boşluğunda büyük bir alan kaplayan akciğerler, süngerimsi bir yapıya sahip iken ayrıca koni görüntüsünü andırmaktadır. İç yapısında ise bronş yani hava tüpleri, alveol olarak adlandırılan hava kesecikleri, lenf sıvısı ve kan damarları bulunmaktadır. Kanserler genel olarak ilk meydana geldiği dokuya göre isimlendirilmektedir.
Akciğerlerde bulunan doku ve hücrelerin kontrol dışında bölünerek çoğalması olgusuna akciğer kanseri denilmektedir. Tümör hücresi olarak da isimlendirilen bu hücreler, hızlı bir şekilde çoğalır ve bir süre sonra kitlesel bir yapı meydana getirir. Kanserin ilerlemesi ile beraber kontrolsüz çoğalan hücreler çevredeki dokulara yayılım gösterir. Kanser hücrelerinin dolaşım sistemine girişi ile birlikte uzak organlara da sıçrayabilir.
Hücrelerin başka yerlere yayılmasına metastaz adı verilmektedir ve böyle bir durumda hastalığın tedavisi daha zor olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre akciğer kanseri yakın zamana kadar global anlamda en çok görülen kanser türüydü, ancak yerini meme kanserine bıraksa da hem kadınlarda hem de erkeklerde kanser nedenli ölümlerde ilk sırayı almaktadır. Sigara bu kanser türünün başlıca nedenleri arasında yer almaktadır. Sigara içmeyen kişilerde görülme sıklığı sigara içen kişilere göre minimal bir seviyede seyretmektedir. Akciğer kanseri oluşumuna sebep olan diğer faktörler arasında hava kirliliği, asbest gibi kimyasal maddeler ve genetik yatkınlık yer almaktadır. Kanserin görülme oranı yaş ilerledikçe artmaktadır ve en sık görülen yaşlar 50-70 arasındadır.
Akciğer Kanseri Belirtileri Nelerdir?
Global anlamda en çok ölüme sebebiyet veren kanser türü olan akciğer kanseri, vakaların genelinde pek belirti vermeden sinsice ilerler. Bu sebepten dolayı erken evrede belirtilerin farkına varmak hastalığın tedavisi için önemli bir faktördür. Özellikle sigara içen orta yaş ve üzeri olan kişilerin düzenli olarak sağlık taramalarını yaptırmaları bu teşhiste önemli bir yer tutmaktadır. Akciğer kanseri hastalığında erken evrede konulan tanı, kişinin tedavi şansını yüksek oranda arttırmaktadır.
Akciğer kanseri belirtileri büyük bir çeşitlilik göstermektedir. Erken evre belirtileri arasında öksürük, balgam, yüksek ateş, güçsüzlük, nedeni belirsiz kilo kaybı, parmaklarda şekil bozuklukları, yutkunma zorluğu ve baş dönmesi gibi belirtiler yer almaktadır.
Yukarıda sayılan belirtiler vakadan vakaya göre değişiklik göstermektedir. Kanserin nerede kendine yer edindiği ve kitlenin boyutuna göre de farklılıklar oluşabilir. Bazı vakalarda kanserin belirtilerinin ortaya çıkması uzun zaman alabilir. Bu sebepten ötürü risk grubunda bulunan bireylerin düzenli olarak sağlık taramalarını gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Genel olarak akciğer kanseri belirtileri aşağıda madde halinde listelenmiştir.
- Kötü seyirli inatçı öksürük
- Öksürüğe bağlı olarak ortaya çıkan sırt ağrısı
- Balgam renginde değişim
- Kanlı balgam
- Nefes alırken duyulan hırıltı
- Sesin boğuklaşması
- Solunumda yaşanan zorluk
- Boğazda takılma hissi
- Yutkunmadaki güçlük
- Sıklıkla zatürre ve bronşit olmak
- Boyun ve yüz bölgelerinde şişlik
- El ve ayak parmak uçlarının şişmesi (çomaklaşma)
- Kemiklerde meydana gelen ağrı
- Anemi
- Göz kapağında düşme
- Göz bebeğinin küçülmesi
- Baş ağrısı
- İştah kaybı
- Kilo kaybı
- Halsizlik
- Yorgunluk
Akciğer Kanserinin Nedenleri Nelerdir?
Solunum yollarında bulunan fonksiyonel hücreler kansere sebebiyet veren faktörlerle karşılaştığında akciğerin bronş hücrelerinde bazı mutasyonlar ortaya çıkabilmektedir. Bu maruz kalmalar sonucunda kanseröz değişiklikler meydana gelmektedir. Eğer bağışıklık sistemi yeteri kadar etkin ise bu hücreler ortadan kaldırılabilir keza tamir edilebilir. Organizmadaki bağışıklık sisteminde bir noksanlık olması durumunda ise yapısı bozulan hücreler kansere sebebiyet veren faktörlerden etkilenerek kontrolsüz çoğalmaya başlar ve kanser kitleleri meydana gelir. Bunun dışında yine bazı değişikliklerle beraber metastaz özelliğini kazanır ve çevre dokular dahil olmak üzere vücudun farklı organlarına yayılabilir.
Hücrelerin sayısının artması ile beraber akciğer içerisinde tümör oluşumu gözlenir ve bu genelde solid nodül şeklinde olur. Oluşan bu tümör yani kitle ilk olarak akciğer içerisinde büyür ve sonrasında da beyin, kemik ve karaciğer gibi pek çok bölgeye yayılabilir.
Solid Nodül Nedir?
Akciğer içerisine yerleşmiş bir lezyon olup, etrafı akciğer dokusu ile çevrili, genelde çapı 3 santimetreden küçük, sınırları belli ve yuvarlak yapıya nodül denilmektedir. Bu nodülün iyi veya kötü huylu olup olmamasını belirleyen faktörler mevcuttur. Bunlar boyutu, kenar yapısı, kalsifikasyon varlığı, büyüme özelliği ve dansite özelliğidir. Tomografik değerlendirmede boyutunun hızlı bir şekilde büyüdüğü gözlemlenen nodüller risk teşkil etmektedir. Değerlendirilen nodülün cidarının düzenli olmaması da kanser riskini oldukça arttırmaktadır. Buna kıyasla nodül içerisinde kalsifikasyon yani kireç birikimi olması iyi huylu olma olasılığını arttırmaktadır. Bahsi geçen solid nodüller, yani içerisinde sıvı olmayanlar, kanser yapması bakımından oldukça yüksek seviyede riskli görülmektedir.
Soliter nodüllerin yakından takip edilmesi önem taşımaktadır. Belli peridlarla bilgisayarlı tomografilerin çekilmesi, şüpheli durumlarda ise cerrahi ile nodüllerin çıkartılması gerekmektedir. Kanser ihtimali yüksek ancak yaşı veya ek hastalığı sebebiyle cerrahi uygulanamayacak hastalarda radyocerrahi tedavide iyi bir seçenek olabilir.
Akciğer Kanserinde Sigaranın Rolü
Kanser ve özellikle de akciğer kanseri deyince ilk akla gelen sigaranın, çok eski ve ilginç bir tarihçesi var. Kanser gibi, geçmişi Mısır mumyalarına dayanmasa da bizim dünyamıza, 1400’lü yıllarda, Avrupalıların Amerika kıtasını keşfetmesiyle yayıldığını biliyoruz.
Amerika kıtasının yerlileri tütünü, tedavi ve dini amaçlarla kullanmak için üretiyorlardı. Avrupa’da tütün içerken ilk yakalanan Rodrigo Jerez’in ağzından burnundan duman çıkarması, şeytan tarafından ele geçirilmesi olarak yorumlanmış ve hapis cezasına çaptırılmış olsa da; 16. Yüzyılda tütün içme alışkanlığı tüm Avrupa’ya yayıldı. Bir yüzyıl sonra da Amerika’da ticari tütün ekimi başlayacaktı.
Tütün-kanser ilişkisine ait ilk araştırma 1761’de İngiliz doktor John Hill tarafından yayınlandı. Sigara kanser arasındaki ilk istatiksel ilişki ise Nazi döneminde Almanya’dan çıktı. Sigara yasakları giderek o dönemde de artmasına rağmen, 1. ve 2. Dünya Savaşları döneminde cephelerdeki askerlerin sigara kullanımı ve tedarikiyle giderek yaygınlaştı. Savaş bittiğinde dünya erişkin nüfusunun %60-80 sigara içiyordu.
Tütün başlangıçta çubuk veya pipolarla içiliyordu, tütün yapraklarına veya ince kağıtlara sarılma yönteminin ardından günümüzdeki sigara ortaya çıktı.
Dünya Sağlık Örgütü, Amerikan Kanser Topluluğu ve Dünya Akciğer Vakfı’nın katkılarıyla hazırlanan Tütün Atlasına göre Türkiye’de her yıl, 83 bin 100 kişi sigara kaynaklı nedenlerle yaşamını yitirirken 252 bin çocuk ve 14.5 milyon erişkin tütün ürünü kullanıyor. Akciğer kanseri Türkiye’ de erkeklerde en sık görülen kanser ve kadınlarda görülme oranı da artık 5. sıraya yerleşiyor.
Nikotinin adı, Fransa’da tütünü içmeyi popüler hale getiren Jean Nicot’ten gelmektedir. Sigaradaki en bilindik madde nikotin ancak, nikotin, bu canavarın bağımlılık yaratma işlevini yaratıyor sadece. Meselenin kanseri oluşturma kısmı ise yanan tütün bitkisindeki doğal maddelerin, nitrozaminler ve benzopiren gibi yanma ürünlerine dönüşmesinden kaynaklanıyor.
Bu dönüşümden daha tehlikelisi ise; günümüz insanının, ölümcül alışkanlıklarını ve yaşamsal handikaplarını değiştirmeden, yaşamın gönüllerince süreceğini sanan bir topluluğa dönüşmesi. Haydi şu sigarayı bırakıp önce biz yaşama sarılalım. Aksi takdirde asla, önce yaşam sarılmayacak…
Akciğer Kanseri Tanısı Nasıl Konulur?
Hastanın hikayesinde saptanan faktörlerden sonra muayene ile beraber bulgular bir araya getirilir. Bu bulgular laboratuvarda tetkikler ile desteklenir. Akciğer kanserinin tanısında tümörün görüntülenmesi önemlidir. Bunun için de bazı görüntüleme teknolojilerinden faydalanılır. Akciğer kanseri tanısında kullanılan görüntülenme sistemleri aşağıdaki gibidir.
- Akciğer grafisi
- Akciğer tomografisi
- Beyin MR
- PET-CT
- Bronkoskopi
- Biyopsi işlemleri
- Mediastinoskopi
- Torakoskopi
Akciğer kanserinin kesin tanısının konması için kitleden biyopsi alınır ve patolojik inceleme gerçekleştirilir. Bu inceleme kanserli hücrelerin ayırt edici özelliklerinin tespiti için gereklidir. Ortaya çıkan sonuçlara göre de hasta birey için en uygun tedavi planı seçilerek başlanır.
Akciğer Kanserinin Türleri Nelerdir?
Akciğer kanserini küçük hücreli ve küçük hücreli olmayan şeklinde iki ana gruba ayırıyoruz. Küçük hücreli akciğer kanseri tüm olguların %10-15’ini oluştururken, daha metastatik ve hızlı seyretme eğiliminde olan bir kanser türüdür.
Küçük hücreli olmayan akciğer kanserinin de kendi içerisinde alt tipleri bulunmaktadır. Bunlar içerisinde en sık görüleni adenokarsinom ve skuamöz (yassı) hücreli kanserlerdir.
Akciğer Kanseri Evreleri
Akciğer kanseri dört evreye ayrılmaktadır.
- Evre: Kitle yalnızca akciğer içerisindedir.
- Evre: Kanser hücreleri civardaki lenf bezlerine sıçramıştır.
- Evre: Tümör plevra ve akciğerler arasındaki mediasten boşluğuna yayılmıştır.
- Evre: Kanser hücreleri beyin, karaciğer gibi uzaktaki organlara sıçramıştır.
Bilim ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak akciğer kanseri artık her aşamada tedavi edilebilir bir hastalıktır.
Akciğer Kanseri Tedavisi Nasıl Yapılmaktadır?
Gerekli tetkikler yapılıp tanı konulduktan sonra tümörün hücre yapısı ve metastaz yapıp yapmadığı ele alınır. Erken dönemde konulan tanı ile beraber doğru bir tedavi yaşam süresini oldukça uzatmaktadır. Hastalığın tedavisi boyunca tümörün durumuna göre radyoterapi ve kemoterapi uygulamaları yapılabilmektedir. Bu yöntemler bazı zamanlarda kombine bazı zamanlarda ayrı olarak da kullanılabilmektedir.
Eğer tanı ilk iki evrede konulduysa akciğer kanserinin tedavisinde başarı oranı daha yüksektir. Dokuda yer alan kanser hücreleri ameliyatla çıkarılır. Doktor kararına göre de koruyucu bir tedavi planlamasında bulunulur. Eğer hastalık son iki evrede ise hedefe yönelik tedaviler, kemoterapi, radyoterapi ve immünoterapi gibi metotlar uygulanabilir. Bu tedaviler yine hastalığın evresine göre doktor tarafından belirlenmektedir.
Radyoterapi
Akciğer kanserinde radyoterapi ana tedavi seçeneklerinden biridir. Erken evre tümörlerde cerrahi yerine radyocerahi, daha ileri evrelerde ise e zamanlı radyoterapi ve cerrahi uygulaması akciğer kanseri tedavisinde ana tedavi yöntemlerindendir.
Radyocerrahi giderek cerrahinin yerini alan bir tedavi şeklidir. İlk yıllarda yaşlı, ek hastalıkları olan yada kritik organların etrafına yerleştiği için cerrahi uygulanamayan hastalara uygulanan radyocerrahi, teknolojik gelişmelere ve tümör biyolojisi hakkında artan gelişmelere paralel olarak giderek daha fazla hastaya uygulanmaya başlamıştır. Bağışıklık sistemi baskılanmadığı için de pandemide ertelenen veya riskin arttığı cerrahi operasyonlara tercih edilen bir tedavi yöntemidir. Radyocerrahide yüzlerce küçük ışın demeti hastalıklı dokuya yönlendirilerek cerrahiye benzer bir etki oluşturulmaktadır, ancak delici, kesici bir işlem değildir. Hasta tarafından da son derece kolay tolere edilebilir.
Daha ileri evrede karşımıza çıkan bir akciğer kanserinde ise kemoterapi ile birlikte eş zamanlı olarak fraksiyone dediğimiz yani seanslara bölünerek verilen radyoterapiyi kullanıyoruz. Yoğunluk ayarlı radyoterapi (IMRT), ark tedavileri son yıllarda hastalıklı dokuyu hedefleyip çevresindeki normal dokuyu en iyi şekilde koruyan tedavilere olanak sağlamaktadır.
Son birkaç yıl öncesine kadar bir tümör asıl yerleşim yeri dışında birkaç odağa daha yayıldığında kür şansı olmadığı gerekçesiyle palyatif kemoterapiye yönlendirilirdi. Ancak son yıllarda dilimize ve günlük pratiğimize daha da yerleşen oligometastatik hastalık kavramıyla giderek daha fazla hastaya radyoterapi uygulamakta ve daha fazla hastalığa kür şansı vermekteyiz.
Akciğer gibi göğüs kafesi ya da karın içerisindeki organların radyoterapisinde hastanın belli aralıklarla nefesini tutması gerekiyor. Bu bir yandan tümöre daha iyi odaklanmamızı sağlarken, diğer yandan soluk alıp verme sırasında yer değiştiren tümörü kaçırmamak için verdiğimiz güvenlik marjlarını azaltıyor. Dolayısıyla yaptığımız işin doğruluğu artarken, normal dokuya verebileceğimiz zarar da minimalize hale geliyor.
Oligometastatik Hastalık Nedir?
Oligometastaik hastalığın çok sayıda kavramı olsa da bu konuda Avrupa Onkoloji Birliği’nin Konsensusu bizim asıl referans kaynağımızı oluştırmaktadır. Bu Konsensusa göre 3 ve daha az organda olmak üzere toplam sayısı 5’i geçmeyen metastazı olan hastalığa oligometastatik hastalık diyoruz. Oligometastatik hastalığın tanımlanmasının önemi, bu hastaların her bir metastazına radyoterapi veya cerrahi gibi lkal tedavilerin uygulanıp hastaya kür şansı verilebilmesidir. Oligometastatik hastalıkta radyoterapinin (özellikle de radyocerrahinin) cerrahiye üstünlüğü, kesici, delici bir işlem olamamsı nedeniyle hastaneye yatma gereksinimi olmaması, hastanın genel durumunu bozmaması ve bağışıklık sistemini baskılamaması olarak özetlenebilir. Ayrıca günümüzde uygulanan immünoterapilerin çoğu PDL-1 reseptörlerine karşı geliştirilmiştir, radyoterapi de tümörlerde PDL-1 miktarını artırarak immünoterapinin etkinliğini artırmalarıdır. Bu sebeple immünoterapi alan hastalarımıza tavsiyemiz mutlaka bir Radyasyon Onkoloğu’ndan da görüş almalarıdır.
Radyoterapinin iyi ellerde, iyi cihazlarda, iyi bir ekiple uygulanması gereklidir. Yapılan kötü bir cerrahinin bile telafisi olabilir ancak kötü bir radyoterapi uygulamasının geri dönüşünün olamayacağı, verilen radyasyonun geri alınamayacağı unutulmamalıdır.
Not: Bu konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgi almak için Akciğer Kanserinde Radyoterapi Tedavisi başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.
Kemoterapi
Bu tedavi yöntemi kanser hücrelerinin ilaçla yok edilmesini kapsamaktadır. Genelde bir veya birkaç ilaçtan oluşan kemoterapide verilme sayısına kür denilmektedir. Kürler yaklaşık 21-28 günde bir tekrarlanır. Akciğer kanserinde bu tedavi damardan sıvı olarak ya da ağızdan hap olarak uygulanır. Hastanın durumuna göre şekillenen tedavide kür öncesi kan sayımı yapılarak kontrol edilir. Kemoterapinin tedavi planlaması hastanın patoloji raporundaki tümörün özelliklerine göre belirlenir. Hastanın genel durumunun da önemli bir rol oynadığı bu tedavide genel durumu kötü olan hastalara kemoterapi uygulanması, yan etkileri kaldıramayabileceklerinden dolayı yapılmayabilmektedir.
Genetik Testler
Teknolojik imkanların artmasıyla beraber kanser hücrelerine ait birçok genetik değişim saptanıyor ve bunun neticesinde birçok yeni ilaç piyasaya sürülüyor. Genetik testlerle beraber sağlıklı hücrelerin korunması sağlanabilmekte ve hedefe yönelik kanser tedavisi planlanabilmektedir. Buna göre de kişinin ve tümörün özellikleri belirlenip uygun akıllı ilaçlar ve/veya immünoterapiler belirlenir.
İmmünoterapi
İmmünoterapi, bağışıklık sistemimizin aktif hale gelerek, kanserli hücrelerin tanınmasını ve yok edilmesine katkı sağlamaktadır. Kemoterapiye kıyasla yan etkilerinin daha az olması sebebiyle ve son yıllarda yaşanan gelişmelerle tedavilerde olumlu yanıtlar vermesiyle tercih edilmektedir. Akciğer kanserli hastalar için vücut içerisinde gelişen kanserli hücrelerin kendi immün sistem hücrelerimiz (lenfositler) tarafından yabancı olarak tanınmasına yardımcı olarak tümörün yapmış olduğu immün sistem baskılanmasını önleyen yaklaşımlardır. Yine kişiye yapılan birtakım analizler sonrasında kişiye özgü bir şekilde uygulanabilinmektedir.
İmmünoterapi alan hastalarda bağırsak florasının önemi, yüksek doz C vitamini, hipertemi ve radyoterapinin tedavi etkinliğini artırdığı kanıtlanmıştır. Tedavi alırken, etkinliği artırmak adına yapılabilecek ek tedavileri mutlaka Doktorunuza danışınız yada Kliniğimizde bu konuda bizden destek alabilirsiniz.
Mezotelyoma
Mezotelyoma akciğeri çevreleyen plevra, kalbi çevreleyen perikard ve karın organlarını çevreleyen periton denen zarlarda gördüğümüz kanser türüdür. Ülkemizde görülme sıklığı dünya ortalamasının üzerindedir. Toplum olarak son derece aşina olduğumuz bu türün en önemli sebebi beyaz toprak olarak bildiğimiz asbesttir ve sıklıkla akciğeri tutar.
Kapadokya bölgesinde bulunan Tuzköy, Karain ve Sarıhıdır köyleri; bölgede evlerin, özellikle zeminlerinin yapımında kullanılan beyaz toprak sebebiyle dikkat çekici oranda Mezotelyomaya sebep olmuş, bölge bir dönem Kanser Köyleri olarak anılmıştı…
Tedavi kemoterapi ve ardından cerrahi biçiminde seyretse de, hastaların az bir kısmı cerrahiye uygundur. Teknik olarak içindeki organa zarar vermeden tüm zar yapıya müdahele etmek kolay olmadığı gibi, eşlik eden diğer hastalıkları ve genel durumları sebebiyle hastalara çoğu zaman cerrahi uygulanamaz. Bugüne kadar cerrahi sonrası mikroskobik hastalığı yok etmek ya da cerrahi uygulanamayan hastaların şikayetlerini geçirmek amacıyla radyoterapi uygulanıyordu ancak yeni teknoloji bize, radyoterapiyi de mezotelyomanın, özellikle akciğer mezotelyomasının birinci basamak tedavisinde kullanma şansını verdi.
Akciğer, kalp, karaciğer, omurilik ve yemek borusu gibi çok sayıda organa komşuluğu ve ışınlanan alanın geniş ve düzensiz şekilli olması sebebiyle bizim için ütopya olan akciğer mezotelyoma kanseri ışınlaması artık mümkün. Yayınlanan bir çalışmamızda helikal tomoterapi ve linac bazlı ark tedavileri ile, komşu organlara minimal zarar ile güvenli bir şekilde radyoterapi uygulayabileceğimizi göstermiş olduk. Bu çalışmada akciğer mezotelyoması için iki farklı hedefe yönelik radyoterapi tekniği karşılaştırıldı; Ark ve helikal tedavi teknikleri. Makine hastanın etrafında hareket ederken tümörde değişen yoğunluktaki küçük ışın demetleri hastaya yönlendirildi. Çalışmamızı 7 hastanın bilgisayarlı tomografi görüntüleri üzerinde gerçekleştirdik ve her iki teknik ile normal organ dozlarını belirlenen tolerans sınırlarının altında tutmayı başarabildik. Helikal tomoterapi ile bir miktar daha homojen doz dağılımları sağlanırken Ark tedavi, çok daha kısa tedavi süresi ile hem hasta hem de uygulayan tedavi ekibi açısından konfor sağladı.
2009 yılında yayınlanan başka bir çalışmamızda Mezotelyoma hastalarının tedavisinde Pozitron Emisyon Tomografisinin (PET) önemini göstermiştik ve gelişen teknoloji ile daha çok hayatımıza giren ve tümörü daha iyi görüntülediğimiz PET ile daha hassas tedaviler uygulayabileceğimizi rapor etmiştik. On yıl sonra yaptığımız bu çalışma ile tedavi seçeneklerinin kısıtlı olduğu Mezotelyoma tedavisinde radyoterapinin yeni bir pencere açabileceğini göstermiş olduk. Kısıtlı sayıdaki hasta ile gerçekleşen deneyimimizin bir sonraki adımı daha büyük bir klinik çalışma olması gerekiyor.
Okuma Önerisi: Akciğer Kanseri Ark Radyo Tedavileri hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için Dosimetric Comparison of Lung-Sparing Radiation Therapy between Volumetric Arc Therapy and Helical Tomotherapy for Unresectable Malignant Pleural Mesothelioma başlıklı makelemizi inceleyebilirsiniz.
Akciğer Kanseri Ölüm Oranı
Tedavi şansını hastalığın seyri, hücre tipi, evre, tümörün boyutu ve hastalığın yayılma hızı gibi faktörler belirlemektedir. Tedavide en önemli unsur erken tanıdır. Göğüs boşluğundaki lenf nodlarına veya uzak organlara yayılmadan tespit edilen bir akciğer kanseri radyocerrahi veya cerrahi ile kolayca tedavi edilebilirken, yayılmış bir akciğer kanseri sistemik tedavilere ihtiyaç duymakta ve tedavi süreci daha komplike hale gelmektedir. Ancak son yıllarda geliştirilen hedefe yönelik ilaçlar ve immünoterapi akciğer kanseri tedavisinde çığır açmıştır ve metastatik dönemdeki hastalara bile kür şansı vermektedir. Birkaç yıl öncesine kadar metastatik hastaya kaybedilecek, tedavi şansı olmayan hasta gözüyle yaklaşırken, genetik testler eşliğinde tedavi dizaynı yapılan hastalarda uzun dönem sağkalımlar elde edilebilmektedir.
Önemli olan, akciğer kanseri tanısı aldığımızda umutsuzluğa düşmemek, “kanser eşit değildir ölüm” olmadığını bilmektir. İyileşme umudu olmayan hiçbir hastalık olmadığını unutmayıp bilimin ışığında kalarak tedavimizi yönlendirmeye çalışmalıyız.
Kanser tanısı alan hastalarımıza bir diğer tavsiyemiz, tedavilerini bilimsel tıbbın kanıtladığı tedaviler eşliğinde sürdürmeleridir. Bitkisel tedavilerden tek başına medet ummak doğru bir yaklaşım değildir. Uygulanan radyoterapinin veya kemoterapinin etkinliğini artıracak ek tedaviler sormak veya uygun beslenme düzenini belirlemeye çalışmak en doğal hakkınızdır, ancak tek başına bunlardan medet ummak 21. Yüzyıl Bilim ve Teknolojisine yakışmayacak bir yaklaşımdır ve hastalarınıza geriye dönüşü olmayan zararlar verebilmektedir.
Bu içerikte bulunan bilgiler yalnızca bilinçlendirme amaçlıdır. Sorularınızı ve merak ettiğiniz hususları kliniğimizin uzman ekibine danışabilirsiniz. İletişim kurmak için iletişim sayfasından bize ulaşabilirsiniz.
Akciğer Kanserinden Korunma Yolları
Sigara içmemek akciğer kanserinden korunmada en temel adımdır. Uzun yıllar sigara içen 55 yaş üstü herkese düşük doz bilgisayarlı tomografi ile akciğer tarama testi yapılması gerekmektedir.
Akciğer kanseri tedavisinde karşılaştığımız en önemli sorun, kanserin geç tespit edilmesidir. Belirtileri akciğer enfeksiyonu veya altta yatan kronik bir akciğer hastalığının belirtileri ile çok karıştığı için genellikle hasta semptomatik yani belirtileri giderecek şekilde tedavi edilir ve sebebin altta yatan bir akciğer kanseri olduğu düşünülmez. Yedi-on gün kullanılan antibiyotik ve diğer tedavilere cevap vermeyen hastaların mutlaka düz grafi veya bilgisayarlı tomografi ile akciğer kanseri açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.